23 Ekim 2012 Salı

Köyden İndim, Şehre


 

Bu söz birçok açıdan tanıdık gelmektedir toplumumuza. Eski Türk filmlerinde en çok işlenen konuydu bir köylünün, köyünden çıkıp para kazanmak için şehre gelmesi. Zengin olmak için doğasını kültürün bırakıp gelmenin adıydı; köyden indim şehre.

 

Yandaki resim her şeyi anlatıyor olsa gerek. Apartmanlar bir kıyma makinesi gibi değişik kültürden gelen insanları bir kalıba sokuyor farklı değer ve kültürlere sahip insanların kültürlerini yok ediyor. İşte bu yok oluşa mahkûm olmanın ilk adımıdır şehir. Belli saatler arasında işten eve, evden işe gitmektir bir anlamda.  Ne oldu bizim komşuluk duygularımıza ki, apartmanda oturan birine sorsanız bırakın alt üst komşusunu karşı komşun kim desen vereceği cevap hem... küm... Hakan mı yok yok Ayşe’ydi  herhalde, sonra gazetede manşet: Gündüz gözüne hırsızlık oldu. Bu hırsızlık olurken neredeydi karşı komşusu, alt komşusu neredeydi? Komşusunun taşındığını düşünmüştür herhalde, eski halimize ne zaman döneceğiz. Bir sabah da komşumuzun ismi ile ne zaman günaydın diyeceğiz….

 

Eğer ki kentleşme politikası sizin değerlerinizi, kültürlürenizi alıp götürüyorsa yerine taştan 20 katlı binalar dikiyorsa, sizi sabah işe akşam eve hapis ediyorsa, eski temiz havanın yerini kömür dumanları alıyorsa, sizin de taktir ettiğiniz gibi o kentleşme değildir. Olsa olsa iki apartman dikmekle kentleştim sananların ütopyası olsa gerektir. Kentleşme bina dikmek değildir, kentleşme gecekondu yıkmak değildir. Asıl manada kentleşme binaları kurarken doğayı düşünmektir, kültür ön planda tutmaktır. Ruhlaşmış insanlar yerine, kültürünü, değerlerini yaşatan insanıdır kentleşme.

 

Değerli büyüklerimden ricam, dünya şehri olalım derken, doğal güzellik ve kültür katili olmayalım.

 

Kaş yapayım derken göz çıkarmayalım(Deyim).

   

9 Ekim 2012 Salı

SUSADIM SANA ...

Susadım sana ey yar yağmurlu bir havada..Sabah rüzgarında, kara deniz kırlarında güneşi bekler gibi susadım sana...
İçimi soğutmak için kış gecelerinde soğuk karların kum taneli gibi parçacıklarını yerken susadım sana...
Haydar paşa garında tren sirenlerinden uzak, dönüşü olmayan bir sefer ararken susadım sana ...
Gece mehtabı seyrederken  samimi dost yalnızlıkla seni paylaşırken  susadım sana ...
Bir sonbahar sabahı yaprakların düşüşündeki , rüzgarın uğultusunda ki aşk melodisini dinlerken susadım sana... 
Ben hep "sus"tum sana içimdeki dört mevsim seni anlatmadan ...
Bu yüzden hep susuz kalacağım sana seninle en güzel anıları yudumlarken...

8 Ekim 2012 Pazartesi

İİBF öğrencileri aile danışmanı olabilir mi?



Aile danışmanlığı ülkemizde yaşanan aile arası şiddet olaylarının arttığı bir dönemde Türkiye için geç kalınmış bir kurumdur.Aile danışmanlığının oluşmasıyla birlikte atama sorunu bekleyen bir çok öğrencilere yeni bir istihdam alanı açıldı.Bunun ile beraber hangi fakülte mezunlarıaile danışmanı olabilir soruları bir çok üniversite mezunu gençlerin gündeminde yer aldı,Aile ve Sosyal Dayanışma Bakanlığının açıklamasına bir göz atalım:

Meslek elemanının eğitimi ve nitelikleri

MADDE 15 – (1) Merkezde çalışacak meslek elemanları; tıp, psikolojik danışmanlık ve rehberlik, sosyal hizmet, çocuk gelişimi, okul öncesi öğretmenliği, sosyoloji, aile ve tüketici bilimleri, hemşirelik, psikoloji alanlarından birinde asgari dört yıllık lisans programını tamamlamış olmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu veya üniversitelerin, biri tarafından uygun görülen en az seksen saati teorik ve kırk saati uygulamalı olmak üzere toplam yüz yirmi saatlik eğitim programını başarıyla tamamlayanlar ve/veya sertifikaya sahip olanlar meslek elemanı olabilir.

(3) Psikoloji, tıp, psikolojik danışmanlık ve rehberlik, sosyal hizmet, çocuk gelişimi, okul öncesi öğretmenliği, sosyoloji, aile ve tüketici bilimleri, hemşirelik lisans programını tamamladıktan sonra bu alanların birinde yüksek lisans veya doktora eğitimini tamamlamış olanlar meslek elemanı sayılır ve ayrıca bunlardan merkezlerde çalışmak için sertifika istenmez.

MADDE 12 – (1) Merkez açılabilmesi için, farklı lisans programlarından mezun en az bir aile danışmanı ve bir meslek elemanı ile büro, teknik ve temizlik işlerini yürütecek en az bir personelin bulunması gerekir.

(2) Merkezler, ihtiyaç durumuna göre zorunlu personele ek olarak sağlık, hukuk ve benzeri konularda danışmanlık hizmetlerini yürütecek personel çalıştırabilir veya bu konularda hizmet satın alabilirler.

(3) İl müdürlüğünce onaylanan aile danışmanı dışında, herhangi bir kişi aile danışmanı olarak çalıştırılamaz.

Aile danışmanının eğitimi ve nitelikleri

MADDE 14 – (1) Sosyal hizmet, psikoloji, sosyoloji, psikolojik danışmanlık ve rehberlik, tıp, hemşirelik ve çocuk gelişimi alanlarından birinde en az dört yıllık lisans programlarından mezun olanlar, Milli Eğitim Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu veya üniversitelerden, biri tarafından uygun görülen en az üç yüz saati teorik ve en az otuz saati süpervizyon eşliğinde olmak üzere yüz elli saati uygulamalı toplam dört yüz elli saatlik aile danışmanlığı alanında bir eğitim programını başarıyla tamamladıktan sonra sertifika alanlar, aile danışmanı unvanı alabilir.

(2) Sosyal hizmet, psikoloji, sosyoloji, psikolojik danışmanlık ve rehberlik, tıp, hemşirelik ve çocuk gelişimi lisans programlarını tamamladıktan sonra aile danışmanlığı alanında yüksek lisans veya doktora eğitimini tamamlamış olanlar aile danışmanı sayılır ve ayrıca bunlardan merkezlerde çalışmak için sertifika istenmez.

 

                                                                                                         

Evet arkadaşlar sizlerinde gördüğü gibi sosyoloji,psikoloji mezunlarının olabileceğini görüyoruz.Peki bizim ülkemizde mutsuzluk yüzdesinden haberiniz var mı?

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nca 12 bin aile üzerinde yapılan araştırmada çarpıcı sonuçlara ulaşıldı.


 

 


Sizinde  görüdüğünüz gibi mutsuz ve çok mutsuz aile oranı %2.8 sanırım şaşırdınız peki bu kadar kavga ve şiddet nasıl ortaya çıkıyor;küçük kıvılcımlar oluşturuyor genchaber42’nin 1000 kişiye sorduğu soruda kavgaların en büyük kısmı bütçe sorunlarından ortaya çıktığını gördük.Psikoloji,sosyoloji mezunları ne kadar  bütçe sorunlarına değinebilir,bunun dersini ne kaç saat aldılar gerekli kurunmlar soruma cevap vermesini temenni ediyorum.

 

Aile danışmanı olacak kişilerde donanım olarak;ailenin bütçe düzenlemesini yapmalı,hukuki sonuçalrını değerlendirmeli ve bunun yanında %2.8 az görmeden onların psikolojik ve sosyolojik sorunlarına değinmelidir.

 

İİBF inceleyelim bu vasıflara sahip mi?

Sizinde bildiğiniz gibi İİBF mezunu öğrenciler 1.sınıftan 4.sınıfa kadar yönetici vasfı ile yetiştirildiği için halkının psikolojik ve sosyolojik durumunu,iletişimin nasıl kurulması gerektiği,medenin hukuku ve bütçe düzenlemesi ile ilgili bir çok ders alıyor.Gerekli kurumların 300.000 İİBF mezunlarına yeni bir istihdam alanı olrak değerlendirilmeli ve aile danışmanlığı hakkının verilmesini gerektiğini düşünüyorum…

 

Adalet güzeldir. Fakat devlet büyüklerinde olsa daha güzeldir. (Hadis-i Serif)

5 Ekim 2012 Cuma

TARİFSİZ...

Nesin sen karanlık mısın bana ?
 Doğmayan güneş misin ? Ayna da  ki suretim kadar uzak mısn ?
 Çaresizlik misin nefes almamı engelleyen  ?
 Son nefes misin ahiretimi belirleyen ? Nesin sen kaçtığımda kovalayan gölgem misin ?
 Umudum musun yarınları bekleyen ? 
Düşüncem misin beni hayal kurmaya sürükleyen ? 
Günahım mısın vicdanımı gözyaşımla kavuran  ? Suskunluğum musun kelimeleri yetersiz bırakan ? 
Ah bir anlayabilsem senin ismini andığım da üçüncü sol kaburgamın neden sızladığını ...
Yoksa sen AŞK mısın sabahlarımın aydınlığını kapatan....

4 Ekim 2012 Perşembe

SEN VAR YA SEN...

Sen kim misin ? Sen sorulmaması gereken soru , verilmesi gereken cevapsın...
Sen sıyrılıp kendine dair tüm kimliklerden, sana bürünmüş bensin...Sen bir ahsın mazlumun yüreğinden kopan...
Sen kendine en uygun dost en kötü düşmansın...
Sen bir duasın çaresizliğin ortasında ...
Sen kimsesizler mezarlığında bir isimsin...
Sen topraksın sarınca bedenimi ölümün soğuk elleri ...
Sen hayrat ağacımcımsın ; sallanınca yaprakları benim için af dileyen ...
Sen var ya sen ruhuma gece nefsime gündüzsün...Sen susunca şiirim konuşunca hicivimsin...
Sen kim olursan ol nerde olursan ol hep nefesini hissedeceğim kadar yakınım , gözlerine bakamayacağım kadar uzağımsın...

3 Ekim 2012 Çarşamba

Acı mı Gerçek mi...

Saklamalı insan bazen bakışlarında haykıran çaresizliği..Küçük bir çocuğun en sevdiği oyuncağı alınmış gibi ağlamamalı özgürce...
Her ne kadar farkında olsa da gözlerinden dökülecek olanın yüreğini soğutacağını,yansın diyebilmeli dimdik kararlılıkla..."Sus"abilmeli bazen yüreğinin bedenine yaptığı işkencelere...
Çaresizliği hissetmeli iliklerinde kendine karşı ...Ama hiçbir zaman yıkılan bir enkazın parçalarıyla yeni bir geçmiş inşa etmemeli...yüreği cehennem olsa da gittiği her yere içerisinde öldürdüğü "o"nu taşısa da asla dönmemeli kaybolduğu boşluğa ...Tanıdık gelmeyecek oralar daha da gömüleceksin kendine en uzak  yakınına...

SÜKUTUN DA KALBİ DURDU...

Konuşmak mı dediniz ? Nedir ki o..? Ben sükutun sesini bile kaybettim geçmişin karanlık köşelerinde...
Ruhumu mahkum ettim her gününde kış yaşanan bir yalnızlığa...belki alışır yalnızlığa çünkü ona aksini hatırlatacak bir "tık" yok..bir  bakış yok, konuşmak yok , susmak yok ...kalp atışlarımı da duyamıyorum artık...anılar silindi ...artık baharı da hatırlayamıyorum...
Sahi
nasıldı toprak kokusu ince bir yağmurdan sonra? ...Ağaçlar ıslatır mı gene saçlarını elmas taneli yağmurlarla ?...Kuşların cıvıltısıyla güneş nazlı nazlı çıkar  mı bulutların arasından...Sanki yeryüzüne yıldızlar inmiş gibi parlar mı kayalıklar...Çocuklar gene yüzdürür mü çamurlu sular da kağıt gemileri?...Aşıklar ıslanır mı umursamazcasına hiç üşümeden birbirlerinin ellerine sımsıkı sarılıp yağmur altında tek vücut olurlar mı?...Ben unuttum sen söyle; kimsenin adını koyamadığı kadar doğal renkleri hayal gibi uzak gösteren  gök kuşağı çıkar mı ulaşılmaz dağların ardından? ...Ah ne kadar da özlemişim düşünmeyi...kendi gölgemin altında kalmışcasına karanlıkta imişim meğer ...Bir eyvah!  çektim derinden... Artık düşüncelerimin sükutu da mı ses vermez oldu ..Artık sükutumun da mı kalbi atmıyor...