Bu söz birçok açıdan tanıdık gelmektedir toplumumuza. Eski
Türk filmlerinde en çok işlenen konuydu bir köylünün, köyünden çıkıp para
kazanmak için şehre gelmesi. Zengin olmak için doğasını kültürün bırakıp
gelmenin adıydı; köyden indim şehre.
Yandaki resim her şeyi anlatıyor olsa gerek. Apartmanlar bir
kıyma makinesi gibi değişik kültürden gelen insanları bir kalıba sokuyor farklı
değer ve kültürlere sahip insanların kültürlerini yok ediyor. İşte bu yok oluşa
mahkûm olmanın ilk adımıdır şehir. Belli saatler arasında işten eve, evden işe
gitmektir bir anlamda. Ne oldu bizim
komşuluk duygularımıza ki, apartmanda oturan birine sorsanız bırakın alt üst
komşusunu karşı komşun kim desen vereceği cevap hem... küm... Hakan mı yok yok
Ayşe’ydi herhalde, sonra gazetede manşet:
Gündüz gözüne hırsızlık oldu. Bu hırsızlık olurken neredeydi karşı komşusu, alt
komşusu neredeydi? Komşusunun taşındığını düşünmüştür herhalde, eski halimize
ne zaman döneceğiz. Bir sabah da komşumuzun ismi ile ne zaman günaydın
diyeceğiz….
Eğer ki kentleşme politikası sizin değerlerinizi, kültürlürenizi
alıp götürüyorsa yerine taştan 20 katlı binalar dikiyorsa, sizi sabah işe akşam
eve hapis ediyorsa, eski temiz havanın yerini kömür dumanları alıyorsa, sizin
de taktir ettiğiniz gibi o kentleşme değildir. Olsa olsa iki apartman dikmekle
kentleştim sananların ütopyası olsa gerektir. Kentleşme bina dikmek değildir, kentleşme
gecekondu yıkmak değildir. Asıl manada kentleşme binaları kurarken doğayı
düşünmektir, kültür ön planda tutmaktır. Ruhlaşmış insanlar yerine, kültürünü, değerlerini
yaşatan insanıdır kentleşme.
Değerli büyüklerimden ricam, dünya şehri olalım derken, doğal
güzellik ve kültür katili olmayalım.
Kaş yapayım derken göz çıkarmayalım(Deyim).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder