15 Eylül 2013 Pazar



Sayın Prof. Dr. Mehmet Çelik unuttuklarımızdan bir kısmını hatırlatıyor .Adalet belki şimdi yok ama bir zamanlar vardı.

7 Eylül 2013 Cumartesi

SAÇ - KIL – TIRNAK


Saç. Kıl, çürümez. Cesetden ayrıldıktan sonra da ömürleri devam eder. Koyun, aslan ve kaplan, ayı diğer postlu hayvanların bile kıllarının ömürleri devam eder. Bunlarla beraber kemiklerin de ömürleri uzundur.

Kemiklerde en uzun ömür dişlerdedir.Vücuttaki kılları kesmek, ilâçla düşürmek doğru değildir. Yalnız, koltuk altları ve edeb yerleri kılları islâmda düşürmek lâzımdır.Yalnız koltuk altlarını yolmak suretiyle, edeb kılları traş ve ilâçlarla düşürülür. Koltuk altı kılları bırakılırsa uzun müddet sonra incelir pamuk gibi olur. Teri de kesilir. Saç, sakal, bıyık, erkeklerde uzaması büyük birşey ifade eder. Kadınlarda olmaması da büyük bir hikmete dayanmaktadır. Kadınlarda saçların örtülmesi de bu hikmetten dolayı emredilmiştir.Baş saçlarını ustura ile kazımak doğru değildir. Sebebini söylersem berberlere giden olmaz. Eski berberlerin kapılarında (Zakkum) ağacı büyük saksılarda bulunurdu. Bunların sebebi büyüktür. Kur'anı Kerim'de cehennemin kapısında zakkum ağacı vardır diye bir âyet vardır. Bu çok büyük bir şeyi ifade etmektedir.

İnsan vücudunda saç ve kıllar vardır. Bu kılların bir kısmı muayyen bir yaşta çıkmaya başlar. Bunlar da bazı insanlarda dökülür veya çıkmaz. Hastalıklar hariçdir.

Erkeklerde: Saç, vücudta kıllar, sakal, bıyık vardır. Kulaklarda ve burundaki kıllar yaşlandıkça çıkmaya başlar.

Kadınlarda : Kıl çok az bulunmakla beraber vücudunda kıl olmayanlar da ekseriyeti teşkil ederler.

Birçok erkeklerde göğüs, kol, karın, sırt, omuz, el ve ayak üstleri parmak üstlerinde kıllar mevcuttur. Çok ender olarak bazı erkeklerin ayak parmaklarında ve el parmaklarının ikinci boğumunda bile kıl mevcuttur. Bunlar çok enderdir. Üçüncü boğumda kıl olanlar çoktur. İkinci boğumunda binde bir kıla tesadüf edilir. Bu gibilerde bir hususiyet vardır. Bu hususiyetin biri söylenir. Biri söylenemez."Bizim için söylenemez".Çok merhametli olurlar. Aynı zamanda ruhani tarafları maddi taraflarına galiptir. Fakat bu kat'i değildir. Amma parmakların (el ve ayak) bir kısmında kıl olanlar vardır. Bunlar bambaşka insanlardır.

Kıllar saç, sakal, bıyık bazılarında gürdür. Bazılarında seyrektir. Bazıları da kösedir. Renkleri muhteliftir. Kıvırcık düz olanlar vardır.Bunlarda büyük bir hikmet gizlidir.İlm-i sima denilen bir ilim vardır. Bu ilim bunlarla biraz meşgul olmuştur. Amma yalnız insanı madde olarak mütalâsı vardır.

Kıllarda mikroskobik olarak sinir mevcuttur. Fakat kesildiği zaman acı duygusu yoktur. Duyma hissi vardır. Tırnaklarda da sinir lifleri vardır. Kesildiği zaman acı duygusu yoktur fakat duyma vardır. Kıllar saçlar vücuttan ayrıldıktan sonra ömürleri sınırsızdır. Daima bozulmadan kalırlar. Kılların renkleri sarı siyahtır. Umumiyetle yaşlandıkça beyazlaşırlar. Bazılarında da beyazlaşmaz. Kulaklarda yaşlandıkça kıl çıkmaya başlar.

Kılların saç ve sakalların beyazlaşması ilâhi bir hikmete tabidir.İnsanlar arasında saçların beyazlaşması ihtiyarlık alâmeti telâkki edilirse de bu bir üzüntünün veya belirsiz bir korkunun ismidir.Hakikatde ise bambaşka büyük bir müjde ve hikmetin işaretidir.Onun için İslâmda : Erkeklerde saç boyamak yasaktır hatta büyük günahtır.

Kadınlara kına koymak sünnetdir. Kına'da muayyen kızıl bir renk vardır. Aynı zamanda tıbbi bakımdan birçok hassaları vardır. Beyazlaşmada en geç beyazlaşan bazen de diğerleri beyazlaştığı halde, beyazlaşmayan kaşlardır. Kirpikler hiç beyazlaşmaz. Saçların terkibinde kimya olarak kadmiyum, antimuan, selenyum mevcuttur. Göz kirpiklerine sürülen (Sürme) de antimuan mevcuttur. Şayanı dikkatdir. Efendim ben birini gördüm kirpikleri de beyazlaşmıştı diyen bulunur. Onlara cevap şudur. "Sen insan görmedin mi" O halde... Israr ediyorsan sen insan değilsin. Cevabımız budur.
Bilmediğin ve bilemeyeceğin işlere karşı çifte atma... Başında tek tük kıllar, saçlar var. Daha onların ne olduğunu bilmiyorsun. Bir de söylenip duruyorsun...

Bütün hayat boyunca büyüyen vücutta iki unsur vardır:

1- Kıllar, saçlar, sakallardır.
2- Tırnaklardır.

Ölümü müteakip tırnaklar bir saatin içinde büyürler... Saç, sakal, tırnak, kıl traşlarından evvel ve sonra daima abdest al... Yemekten evvel, yemekten sonra daima abdest al. Ben abdestliyim deme.
Zaten devamlı abdestli bulunuyorsun. Bu abdest başka bir şey içindir. Vücuttan ayrılacak kısımlara hürmettir. Rızka hürmettir. Bunda sana senden yakın olan Allah'ı tesbih ve anmak gizlidir.
İnsanda bulunan her türlü esmaya karşı kulun teşbihi ve tazimi gizlidir bu hareketlerde... Unutma bunu...

Cünup iken saç, sakal, kıl kesmek, tırnak kesmek insanı süründürür bunu unutma...

Saç, sakal, kıl, tırnak kesmeden evvel abdestli bulun. Bunlar vücuttan ayrılırken senin abdestli olduğuna şahadet ederler. Saç, sakal, tırnağı ateşe atmak haramdır. Günahtır. Hakaret vardır. Sakın unutma. Tırnakları daima gömmeli veya atmalıdır. Topraktan yaratıldığını hatırlayarak cesedin fiili zikri olur bu...
Tırnak büyütmek insanı sonunda zelil eyler. Saç bırakmak sünnetdir. Temiz tutmak şartıyla "Saçlarınıza ikram ediniz" hadisi vardır.Efendim kadınlar tırnaklarını uzatıyorlar. Manikür yapıyorlar diyeceksiniz. Bunlar ne olur. Cevap şudur. Namaz kılıyorlar mı, Allah'ın emirlerini yapıyorlar mı, evet ise haramdır... Hayırsa, birşey değildir. Devam etsinler. Ben 5 vakit namazını kılanlardan bahsediyorum. Hakiki islâmın süslerini söylüyorum. Tabii süslerini lekeleyecek şeyleri anlatıyorum... Yollarını şaşırmışlara ne lanet edebilirim, ne beddua... İslâmda bunlar yasaktır. Yalnız dua ederim. Hak doğru yola girmelerine yardımcı olsun. O kadar...

Baştaki saçlar, kaşlar, erkeklerde sakal bıyık bazı vücutlarda kulaklarda, burun içinde, koltuk altında, edep yerlerinde, kirpiklerde kıllar vardır. Bunların varlığı veya yokluğu tıbbi ve sıhhi birçok faydaları kat'i olarak vardır.Bir de niçin bunlar vardır meselesi: Bu büyük bir hikmettir. Hocam bana uzun uzadıya izah etmişti. Ben söyleyemem. Çünkü büyük bir hataya belki de günaha girerim. Bunların hikmetini anladı mı. insanlar yek diğerine girerler. Yahut yaptıkları hataları tam anlayarak kafalarını taşa vura vura hayatlarına son verirler ve günaha girerler...

Onun için : Saç boyamak, kaş çekmek, edep yeri hariç (Bunun da sebebi vardır) kol, bacak, göğüs, sırt kıllarını düşürmek islâmda yasaktır. Vücuda döğme yaptırmak haramdır, (Kıl hakkı için) yasaktır. Resim olduğundan değil. Başka sebepten.

Tırnaklar, saç, sakal, kıllar daima büyürler. Ölümle beraber tırnaklar birden büyürler. Çıkan bir tırnağın yatağı vardır. Burası yumuşaktır. Tekrar tırnağı doğurur ve tırnak yavaş yavaş büyür. Bu yatakta öyle büyük bir hassa vardır ki vücuttaki tırnak terkibinde bulunan maddeleri kendinden süzerken adetâ imal eder, dokur. Tırnakların büyümesi vücudu büyük bir tehlikeden kurtarır. Tırnaklarını kesmeyenlerde de büyük ve kendisinin hissedemeyeceği tedricî hastalık ve dertler husule gelir. Aynı zamanda da insana verilen manevi kıymetine de hakaret olur. Tırnaklardan birçok hastalıkların teşhisi anlaşılır. Ruhi hastalıkların birçok sebepleri tırnak kesmeyenlerde olur.

Tırnaklar röntgen şuasını aksettirirler.

Karanlıkta tırnak kesme doğru değildir. Hatta peygamber men etmiştir. Tırnaklar gündüz başkadır, gece başkadır, uyurken başkadır.
Karaciğer sirozu, doğmalık kalp hastalıkları lösemide tırnakların şekli ve rengi değişir. Bazı insanlarda tırnaklar geç büyür bazılarında çabuk büyür. Şeker hastalığında, hormon bozukluğunda, mafsal ve kemik hastalıklarında, böbrek hastalıklarında birçok ince veya kaba süretde değişiklikler görülür. Akciğer hastalıklarında, metabolizma bozukluklarında, kansızlıklarda, tırnağın rengi, şekli, kalınlığı, inceliği, mukavemeti, kırılması çabuk veya yavaş büyümesi birçok dertlerin habercisi veya arazıdır. Vücutta demir miktarı bozukluğu tırnak diplerinde araz gösterir. Renk itibarı ile tırnak uçları beyaz, sonra kırmızı, etleri kabukludur. Doğmalık kalp ve karaciğer sirozunda tırnaklar beyazdır. Bu gibi açık renk ve incelme olan tırnaklara koilonychie ismi verilir.

Tırnaklar vücut için zehir olan bir maddeyi sağ ve sol el parmaklara göre miktar itibarı ile süzmesi değişir, İslâmda tırnakların kesilmesinde parmaklarla ayaklara göre bir tertip vardır. Söylerler ya, saç sefadan tırnak cefadan büyür. Bunda gizli olanı ara, bulmaya çalış.Saçlar erkeklerde düşünce ve enerji membaıdır.Kadınlarda: Şevkat ve kadınlık timsalidir. Rahmet menbaıdır.

1-İdrar böbreklerde günlükdür
2-Ciğerler her an
3-Cild her zaman ve zaman zaman akciğere yardım.
4-Tırnaklar aylık (büyümeleri)
5-Sakal bazılarında haftalık, bazılarında uzun zaman sonra
6-Saçlar habersiz
7-Bağırsaklar hergün

Vücut, işlemesinde uzviyete zararlı bilinen ve bilinmeyen madde ve toksinleri, zehirleri dışarı atar. Tırnak uzatmak birçok hastalıklara tedrici sûretde yol açar. Birçok hastalıklar da tırnaklardan belli olur. Saçların kırlaşması, beyazlaşması, dökülmesi bazen normal, bazen de hastalık olarak kabul edilirse de maddi ve manevi sebepleri vardır.


Yukarıdaki Yazı Dr. Münir Derman'ın "ALLAH DOSTU DER Kİ... YAZILMAMIŞ SIRLARIN İLKİ YAZILACAK SIRLARIN SONU 3. CİLT" eserinden alınmıştır.

28 Ağustos 2013 Çarşamba

SERÎU'L-HESAB

. . .
Allah Serîu’l- hesab’tır:
Kânun hudûduna gelindiğinde o kânun icâbı hemen tecellî eder.
Herşey tahammülü hudûdunu aştı mı kânun icâbı hesâbı görülür.
Buradaki hesap tecellîsi demektir.
Benzine ateş gösterdi mi parlar.
Bu her iki maddenin yaradılışında değişmeyen kânun icabıdır.
Ve hemen tecellîsi de hesâbıdır, netîcesidir, sonudur demektir.
Aynı zamanda “hudûdu aşmayınız” emrini de hatırlatır...
Hiçbir şeyi hudûdu aştığı zaman yanına bırakmaz.
ALLAH’ın kânunu...
Bunlardan müstağreç şeriat kanununda, kısasa kısas.
Daha hiçe sayarak hudûdu aşmalarında :
Cezâyı, hesâbı, intikamı bildirdiği kulların kendilerine verdirir.
Bu neyin hesâbıdır.
Kâinat kânunundaki intizam, adâlet olduğu için hemen o kânun icâbı tecellî hemen olur.
“Sizin yardımcınız ALLAH ’dır” buyruluyor.
“Yardımcınız Benim” denmiyor.
Niçin?..
Neye karşı yardımcıdır?
Sanki âyette başka bir yerden kullara:
“Sizin yardımcınız yalnız ALLAH ’dır” buyruluyor.
“Yardımcınız yalnız benim” hitâbı olursa:
“Kime karşı?” suâli ortaya çıkar.
O zaman:
“Başka bir yerden gelecek âfet, dert, düşman için ben arkanızdayım, ona karşı ben koyarım!” mânâsı çıkar ki hâşâ, böyle şey olmaz...
Bu:
“Ben sizi yarattım, akıl irâde verdim, nefis vererek serbest bıraktım.
Bu serbestiyet sırasında kâinatdaki kânunlar ki, maddî ve mânevî bunlar Sünnetullahdır.
Bunlardan tevakki ve kaçmanız için sebep ve hududlar koydum.
Bunlar benim kânunlarımdır.
Onlar da sizin yardımcınızdır demektir.
Bundan dolayı yegâne yardımcınız onları koyan ALLAH ’dır!” demek olur.
Mutlak hakîkat ALLAH’dır.
Herşeyin HÂLIK’ ı O’dur.
Fakat herşey “O” değildir.

. . .

Dr.Münir derman

ALLAH'ın Sıfatlarından Bazılarını İnceleyip Öğrenelim

SETTÂRü’l-uyub : Ayıpları örtücü.

وَمَن يَهْدِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن مُّضِلٍّ أَلَيْسَ اللَّهُ بِعَزِيزٍ ذِي انتِقَامٍ
Zü’l- intikam : “Ve mey yehdillahü fema lehu mim müdill e leysellahü bi azizin zintikam : ALLAH kime de hidayet ederse, artık onu saptıracak yoktur. ALLAH, mutlak güç sahibi ve intikam alıcı değil midir?” (Zümer 39/37)  [ZÜ'L-İNTİKAM-MUNTAKİM]
وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ...
Şedidü’l- ikab : “...vettekullahe va'lemu ennellahe şedidül ikab : ... ALLAH'tan korkun. Biliniz ki ALLAH'ın vereceği ceza ağırdır.” (Bakara 2/196)

İkab : Şiddetli azab, eziyet, ceza.

أُولَـئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِّمَّا كَسَبُواْ وَاللّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ
Seriü’l-hisab : “Ülaike lehüm nasiybüm mimma kesebu, vALLAHü seriul hisab : İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz) ALLAH'ın hesabı çok süratlidir.” (Bakara 2/202) [SERÎU'L-HESAB]

قُلِ اللّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ...
VÂHİDü’l- KAHHAR : “...kulillahü haliku külli şey'iv ve hüvel VÂHİDül KAHHAR : ... De ki: ALLAH her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, karşı durulamaz güç sahibidir.” (Ra’d !3/16)

EL VÂHİD : Bir, tek, biricik. Eşi, benzeri, cüz'ü, parçası olmayan ALLAH (C.C.) Ferid.

El KAHHAR : Galib-i Mutlak ve her an kahretmeğe muktedir olan ALLAH (C.C.) HAKK Celle ve A'lâ'nın esmâ ve sıfâtındandır.

تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
ZÜ’L-CELÂLİ VE’L- İKRAM : “Tebarakesmu RABBike zil celali vel ikram. : Büyüklük ve ikram sahibi RABBinin adı yücelerden yücedir.” (Rahmân 55/78)

رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا
RABBü’s- semâvât : “RABBüs semavati vel erdi ve ma beynehüma fa'büdhü vastabir li ibadetih hel ta'lemü lehu semiyya : (O) göklerin, yerin ve ikisi arasındaki şeylerin RABBidir. Şu hâlde O'na kulluk et; O'na kulluk etmek için sabırlı ve metânetli ol. O'nun bir adaşı (benzeri) olduğunu biliyor musun? (Asla benzeri yoktur).” (Meryem 19/65)
Ayrıca : Ra’d 13/16; Kehf 18/26; Enbiyâ 21/56; Mü’min 40/86; Şuarâ 226/24; Zuhruf 43/82; Sâffât 37/5; Sâd 38/66; Duhân 44/38; Nebe’78/37 âyetlerinde de geçmektedir.

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْض....ِ
Nûru’s-semâvât : “ALLAHü nurus semavati vel ard... : ALLAH, göklerin ve yerin nûrudur....” (Nûr 24/35)

بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَإِذَا قَضَى أَمْراً فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Bedîü’s-semâvât : “Bedius semavati vel ard, ve iza kada emran fe innema yekulü lehu kün fe yekun : (O), göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyi dilediğinde ona sadece «Ol!» der, o da hemen oluverir.” (Bakara 2/117)

27 Ağustos 2013 Salı

ZÜ'L-İNTİKAM-MUNTAKİM

Kur’an’da her iki şekilde de geçmektedir. Yüce Allah şöyle buyurmakta­dır:
“Allah güçlüdür, intikam alıcıdır.”[1]
“Büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, elbette biz intikam alacağız.”[2]
“Ama kim tekrarlarsa, Allah ondan öç alacaktır.”[3]
Bütün İslâm âlimleri Allah’ın böyle bir ismi olduğunda müttefiktirler. An­cak bu isim, Allah’a yalvarma ve dua etme isimlerinden değildir.[4]
Müntakım, isyan edenlerin belini büken, emir ve yasakları çiğneyenleri ve azgın tağutları türlü uyarılardan ve kendilerine süre tanıdıktan sonra şid­detli cezalarla cezalandırandır. O’nun intikamı, acilen cezalandırmaktan daha ağırdır. Çünkü acil ceza, kişinin daha fazla günah işlemesine mani olur. Bu da kendisinden şiddetli intikam alınmasını önler.[5]
Aşağıdaki âyet bu sözcüğün kullar için kullanılmasının caiz olduğunu göstermektedir: “Kendileri onlardan, yalnızca üstün ve güçlü olan, övülen Allah’a iman ettiklerinden dolayı intikam alıyorlardı.”[6] Dolaysıyla bu ko­nuda bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Yüce Allah kendisini, Müntakım (intikam alan) olarak nitelemektedir. Ancak kendisini, Kur’an-ı Kerîm’in birçok yerinde fiil olarak tekrarlanmasına rağmen öfkelenen anlamına gelen “Gâzib” sözcüğüyle nitelememektedir. Çünkü Allah, öfke anlamına gelen gazab sözcüğünü, intikam sözcüğü yerine kullanmış ola­bilir. Böylece Müntakım sözcüğü gâzib sözcüğünün yerini almış olur. Buna göre gadap, Allah’ın fiilî sıfatlarından sayılır.
Allah’ın intikam isteği, gazabla ifade edilmiş olabilir. Bu durumda Gâzib Müntakım sıfatını da kapsayan Allah’ın zatî sıfatları arasında yer alır. Çünkü intikam, asi ve günahkârların üzerine belâ indirmek ve onlara azap etmektir. Müntakım “nakame” fiilinden ism-i faildir. Hz. Aişe şöyle söyler: “Hz. Pey­gamber kendi nefsi için hiç intikam almadı. Ancak Allah’ın yasakları çiğnen­diğinde Allah için intikam alırdı.”[7]

[1] Âl-i İmrân, 4. [2] Duhan, 16. [3] Maide, 95. [4] Kurtubî,, a.g.e., 1/484. [5] Gazâlî, a.g.e., s. 100. [6] Burûc, 8. [7] Buhârî, 3/331; Müslim, 2327.

Konu ile ilgili Dr.Münir derman hazretlerinden ;

ALLAH zâlim değildir.
Zâlimleri sevmez.
RAHMÂN RAHÎMdir.
Rahmeti gazâbını yenmiştir.
En büyük, dipsiz, sonsuz merhâmet sâhibidir.
Kulunu affetmek için bahâne arar.
Cenneti vardır, cehennemi vardır.
Aynı zamanda:
Zu’l-İNTİKAM ’dır. İntikam sâhibidir.
"Serîu’l- hesab’tır" kelâmı o hâlde ne demektir.
Bu ALLAH sözlerini îzah için iki cümle var aşağıda; onları anla sonra aşağısını oku.

Dilenci vardır:
Dilenci, ALLAH’ın “Er REZZÂK” olduğunu unutarak başkasına el açan demektir.

Sarhoş vardır:
O da el açar ama niçin?
Yaptığı işden, ALLAH’dan utandığı için başkasına el açıyor.
Bunu günlerce düşün, anlamaya savaş.
ALLAH kelâmında:
“Zü’l- İNTİKAM” intikam sahibidir.
Bu ne demektir?
ALLAH nasıl öc alıcı olur?
Kimin öcünü alır?
Neyin Öcünü alıyor?
Yarattığı maddî ve mânevî kânunların intizam, disiplin ve âdil bir şekilde işlemesini arzu buyurmuştur.
Maddî ve mânevî bir hâdisenin tahammül hudûdu aşıldı mı, evvelce mevcud kânun icâbı hemen tecellî eder.
Haksız bir hâdisede “bize göre” maddî olsun, mânevî olsun yarattığı şeyin “o kânun” intikâmını alır...
Yâni o öyle değildir. Böyledir.
Bu o kânunun değişmez âdil olması dolayısıyladır.
Burada acımak mevzu bahis değildir.
Hatta “Adâletin kestiği el acımaz” sözü maddî, kimyevî, fizikî, ve mânevî kânun icâbı olduğununun küçük bir irâdesidir.
Bundan dolayı Zu’l- İNTİKAM ’dır.
ALLAH RAHMÂN ve RAHÎM ’dir.
Hattâ bir hadisi kudsîde:
“Rahmetim, gazabımı eritir yok eder” buyrulur.
. . .

“Settarü’l-Uyub” ismi ve günahlarda şahsîlik ilkesi

Soru: “İşlenen bir haramı anlatmak dinimizce caiz midir veya gerekli midir? Kişi günahını gizlemesi mi gerekir? Yani kul kendi vicdanında mı tövbeye sarılmalıdır? Yoksa kul, ‘Ben şöyle bir suç işledim. Cezasını bana uygulayın’ diyebilecek güvenilir bir kimseyi mi aramalıdır? Doğru olan hangisidir?” 
Günahlar, kulun Rabbi ile iletişimine sınır koyan parazitlerdir. Kulun, Yüce Yaradanı ile görüşmesinin sağlıklılığı, bu parazitleri hayatından temizlemesi ile yakından alâkalıdır.
Bir yakınınızla telefon görüşmesi yaptığınızı farz edelim. Araya bir parazit girdiğinde, nasıl görüşmeden bir şey anlamıyorsunuz ve görüşmeyi yarıda kesip önce parazitin giderilmesine çalışıyorsunuz... Veya bir tv kanalını izlerken araya parazit girip, görüntü ve ses kaybolduğunda, nasıl kanalı izlemeyi bırakıp, önce sesin ve görüntünün netliğini sağlıyorsunuz.
Fizik âleminde defalarca yaşadığımız bu hâdise, manevî âlemde Rabbimizle olan ilişkilerimizde daha öncelikli olarak söz konusudur. Manevî âlemin parazitleri günahlardır, haramlardır, Allah’ın yasak kıldığı davranışlardır, dinimizin nehyettiği hareketlerdir, vicdanımızın mahkûm ettiği suçlardır.
Günahlar, haramlar ve Allah’ın yasakladığı davranışlar konusunda bize ilk hesap soran vicdanımızdır. Allah nezdinde bizi en çetin sorguya çeken kurum vicdanımızdır. Vicdanımızın sorgusu karşısında temize çıkabilmek ise tövbenin tâ kendisidir. Temize çıkmadığımız sürece vicdanımız bize baskı yapmaya ve bizi kınamaya devam eder.
Kulun tövbekâr sayılması için kendi vicdanında, yani kendi özünde ve içinde günahlarına karşı pişmanlığa ve tövbeye sarılması en önemli şarttır ve yeterlidir. Günahlarını başka bir kurumun veya kişinin önünde sayıp dökmeye gerek olmadığı gibi, böyle bir davranış tevhid inancı ile de bağdaşmaz. Çünkü Allah’tan başka hiç kimse günahlara tövbeyi kabul veya red konusunda ya da günahlara cezâ takdir etmek hususunda yetki sahibi değildir.
Kul hakkını içeriyor olmadıkça günahlar ilke olarak şahsîdir ve kul ile Rabbi arasındadır. Kul hakkını içeriyor olması halinde ise günah, yalnız hakkı zedelenen kul ile hakka geçen şahıs arasında bir meseledir ve diğer şahıslar açısından yine gizlilik taşır.
Yani günahları; 1- Kul, 2- Allah, 3- Hakkı çiğnenen kuldan başka diğer şahısların bilmesine gerek yoktur. Günahların özünde “gizlilik” esası vardır ve bu korunmalıdır. Allah’ın “Settâru’l-Uyûb” ismi günahları gizlemek istemektedir. Af yolunun açık kalması için günahların gizli kalmasına şiddetle ihtiyaç vardır.
İnsanın kusur ve günah işlemeye kabiliyetli bir fıtratı bulunduğunu1 beyan eden Üstad Saîd Nursî Hazretleri, Cenâb-ı Hakk'ın Settâr ve Ğaffâr isimlerinin kusurlar ve günahlara karşı bir siper hükmünde bulunduğunu; yalnız Kendisine sığınıldığında Cenâb-ı Hakk'ın günahları örttüğünü, gizlediğini ve bağışladığını kaydeder.2
Âdil mahkemeler kamuyu ilgilendirmeyen suç ve günahların peşine düşmezler. Günah veya suç bir veya birden fazla kişinin hakkı ve hukuku ile ilgili bir alanda işlenmiş ise mahkemeler elbette suçluyu yargılamak ve masumları korumak için harekete geçerler. Adaletin sağlanması için bu gereklidir ve bu ayrı bir meseledir. Kişinin mahkemeye karşı suçunu itiraf etmesi bu bakımdan bir fazilettir ve bu da bir nev'î tövbe hükmündedir.
Fakat kişi başkasını ilgilendirmeyen günahlarını gizlemeli, günahlarını yaymaktan kaçınmalı ve günahlarına kendi vicdanında tövbe etmelidir. Günahları ile övünmek ise haramdır.
Sözü, Resul-i Ekrem Efendimize (asm) bırakalım:
* “Günahı açıktan işlemekten sıkılmayanlar hariç bütün ümmetim bağışlanmıştır. Geceleyin bir günah işleyip, Allah da yaptığı bu günahı örtmüşken sabahleyin kalkıp, ‘Akşam şöyle şöyle yaptım’ diyen kişi, açıkça günah işlemekten sıkılmayan kimselerdendir. Rabbi geceleyin suçunu örtmüşken, sabahleyin kalkıp Allah’ın örttüğü bu örtüyü kaldırıyor.”3
* “Günah işlediğinde hemen tevbe et. Gizli işlediğin günaha gizlice, açıktan işlediğin günaha da açıktan tevbe et.”4
* “Günah gizli kaldıkça sadece sahibine zarar verir. Ortaya çıktığında ise düzeltilmezse, topluma zarar verir.”5
* “Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ben dünyada Müslüman bir kulumun örttüğüm bir kusurunu, âhirette ortaya çıkarıp onu rezil ve rüsvay etmeyecek kadar büyük kerem ve af sahibiyim.”6
* Cüheyne kabilesinin Ğâmid soyundan hamile bir kadın geldi ve:
“Yâ Resûlallah! Beni günahım dolayısıyla temizle” dedi.
Peygamber Efendimiz (asm):
“Yazık! Evine dön de Allah’a tevbe ve istiğfar et!” buyurdu.7


DUÂ
Ey Ğafur-u Rahim! Kusuratımı setreyle! Günahlarıma mağfiret eyle! Amellerimi kusurlarıyla birlikte makbul kıl! Bizi ucbtan, yeisten, riyadan, nefs-i emmarenin şerrinden mahfuz kıl! Âmin!


Dipnotlar:
1- Mektûbât, s. 47.
2- Lem’alar, s. 59; Mesnevî-i Nûriye, s. 113.
3- Riyâzu’s-Sâlihîn, 24; Câmiü’s-Sağîr, 3000.
4- Câmiü’s-Sağîr, 419.
5- Câmiü’s-Sağîr, 332.
6- Câmiü’s-Sağîr, 2893.
7- Müslim, Hudud, 22.

SÜLEYMAN KÖSMENE