13 Kasım 2011 Pazar

özledim seni..

Çocuk gibiyim bugünlerde..Herşeyden alınıyorum.Biri azıcık içime dokunan bir söz söylese ağlayacak gibi oluyorum..Sanki sonu olmayan kapkaranlık bir yoldayım da çıkış arıyorum.Gülüşlerim bir türlü yansımıyor dudaklarıma..Hep yarım,hep eksik günler yaşıyorum..
  Yüreğim ağır geliyor bana.Hayata karşı bir yanilmişlik,bir boşvermişlik içindeyim..yeni güne kalp ağrılarıyla başlıyorum.Tatsız tuzsuz bir hayat işte..Bu salak,bu saçma,bu delice mutsuzluktan kurtulmak istiyorum ama mümkün olmuyor.Nereye baksam seni görüyorken nasıl yapacağım bunu?..Bunca zaman sonra,gidişinin beni böylesine teslim alacağını bilseydim ''Git'' der miydim sana?
   Gidişinin ardından bende bıraktığın izlerin yok olacağını düşünüyordum.olmadı..ben yüreğimden ve beynimden çıkardığımı sanırken seni,sen saklanmışsın bir yerlere..Meğer hiç çıkmamışsın benden..Meğer çoğalmışsın,kök salmışsın..şimdi yeniden çiçek açıyorsun ve yayılıyorsun bütün bedenime..
   seni yoksayarken yaşamak daha kolaydı.Kalbimin önüne bir duvar örmüştüm.aslında ben değil sen örmüştün o duvarı bilmeden..Acı özlem hüzün gibi duygular giremiyordu yüreğime..kendimce rahattım..bir yol tutturmuş gidiyordum öylesine ve beklentisiz..'olmazdı'diyordum, 'imkansız bir aşktı' diyordum,avutuyordum kendimi..
    şimdi seninle yaşadığım ne varsa önümden geçiyor..Bu kent, bu sokaklar, köşedeki park..hepsi sanki 'o burada' dermişcesine dikiliyor önüme..Söylermisin,bütün bunları yaşarken nasıl silebilirim seni? Nasıl olmadığını varsayabilirim?..
    Özledim seni yar..Özleminle baş edemiyorum artık..'gel' desem gelirmisin? Kollarını açarak koşarmısın bana?bu sevdayı benmle ötelere taşırmısın?Beni sensizlikten kurtarırmısın?..

11 Kasım 2011 Cuma

Emek - Para Dengesinin Hileli Terazisi

Ticaret için geliştirilen bir ürünün ihracının, ticaretin yegane amacı olan para karşılığının hiçbir ölçüde kabul edilmemesiyle yasaklanması tahlili zor bir çelişkidir. Tarihte örneği, fabrika üretimi olmayan bir değerin ticaretinin dış devletlere yasaklanması şeklinde görülen bu çelişki paranın emek karşılığı olamayacağına dair inancı gösterir. Geçmişte doğu toplumları, batılılar para karşılığında aldığı malları deniz yoluyla kendi ülkelerine sevk ederken devletin askeri gücüyle bu gemilere saldırmışlar ve doğuluların emeklerinin para karşılığında dahi olsa batıya geçmesine engel olmaya çalışmışlardır.

İstisna ya da tutarsızlıkları geçersiz kılacak kadar dıştan bakılarak tanımlandığında para, emek gaspının haksızlık kilidinin anahtarıdır. Diğerlerinden, sabit bir şekil ve yasayla belirlenmiş olmasından başka farkı olmayan bir parça kağıt üzerine yazılan rakamlarla o kağıdın karşılık geleceği emek miktarını belirleyen büyük güçlere karşılık, üretilen değerin sahip olduğu emek miktarı sonradan belirlenememektedir. Para vazgeçilmezken, paranın değer endeksini belirleyen devletlerin hesap vereceği resmi bir kurum yoktur. Üretilen değerin yani emeğin paraya çevrilmesinden kaçınmak mümkün değilken, kağıt basıcıları böyle bir çalışmaya katlanmak zorunda kalmayacakları, kendilerini aslında emek bedelini ödemedikleri yani üretimine katkı sağlamadıkları o değeri elde etme haklarına geçerli bir gerekçe göstermekten muaf tutacak bir konumdadırlar.

Hak etmek için bir çaba harcamayarak yaşamaya başladığı toprakların yine aynı derecede tesadüfle başka yerde yaşayan insanların topraklarından daha fazla maden ihtiva etmesiyle, kendini bu madenli toprağın sahibi addedenlerin diğer madensiz toprakların insanlarını değerini kendi biçtikleri, yaşam zorunluluğu sayılan kağıt parçaları ile hizmet ettirmeye haiz olması, teknolojik gelişmişlik sonucunda ulaşılan yüksek seviyeli üretim yeteneği ve kapasitesi dışında açıklaması olmayan bir istismardır.

8 Kasım 2011 Salı

Yalnızlık

Yalnizlik, insan kalbinin kendisini sıgınılacak birinden uzak hissetmesiydi..bende siginilacak herseyden ayrilmistim..icimde kopan firtinalar,yalnizlik koyunda dinmisti..Yalnızlık denizi ruhumu amansız dalgalarla dövüp durmuştu..Sonunda tüm nefsi duygularım kıyıya vurup sahile atılmıştı..sakindim..Fırtınadan sonraki güzelliği yaşıyordum..Arınmışliği hissettim..Yüklerimi attım kalbimden..Açıktı gönül denizim..En büyük limana kulaç attım dua dua..En güçlü kapıya yanaştım yorgun ve bitkin..Yalnızlık fırtınasının savurmasiyla ulaştım tüm yokların 'VAR'ına.. Yalnızlık hasretle vurdu içime..hasret için çok erken buldum zamanın akışını..Neden içim ayrılığın hasretiyle kuşanmıştı bilemedim..Konuşmak için kıpırdadı dudaklarım.Yalnızlık tıkadı kelamımı,açmadan kapandı ağzım..DÜŞÜNDÜM..Dili konuşanın kalbi konuşmazmış,kalbi konuşanın da dili konuşmazmış..Kalbimin mırıltılarına bıraktım kendimi,ilk defa anladım kalbin kelamininin gücünü ve sınırsızligini..Şükür kıpırtılarıyla doldu içim..Insan yalnızlıkta ELIF olabilendi..

7 Kasım 2011 Pazartesi

Başkalarının istediği gibi olmamanın bir yolu var mı?





Derviş son yazısında bir ışık yaktı, önerdiğim diğer ışığı farklı bir yerde denemenin, onun ışığının rengini değiştirmeye kalkışmaktan daha doğru olacağı inancıyla Derviş'in son yazısını yorumlamak için burayı seçiyorum.


"Başkalarının istediği olmak" kadar "başkalarını istediği şekle sokmaya kalkışmak" açısıyla da incelenebilir o konu. Eğitilmesi gereken birinci grup mudur, ikinci sınıf mıdır?

Bedel, bir şeyi(değeri) elde etmenin tek yolu oldukça bu bedeli belirleme hakkı değerin sahibindedir. Son dönemde karşı cinsle duygusal ilişki yaşamak isteyen bir erkek bunun şartlarını yerine getirmek zorundadır. Zaten böyle olmasaydı o ilişkinin, ilişkinin tarafları için özel olmasını sağlayacak hiçbir şey kalmazdı. Bu konudan sadece bu tarz bir ilişkiyi eleştirmek için bahsetmediğini biliyorum ama toplumda bir şekilde hiyerarşi olmak zorunda. Bazıları bu hiyerarşinin ölçütü olarak “takva” kavramını kabul ederken, bazıları maddi durumu diğerleri ise kişilik özelliklerini kabul ederler. Burada değiştirilebilecek tek şey bu ölçüttür. Bunun dışında, herhangi bir toplu yaşamda insanların sınıflandırılmasını engellemek o toplumu yok eder.

Başkalarının istediği gibi olmaya çalışmak bana göre de doğru değildir ama bu, bunu yapmaya çalışan kişinin peşinde olduğu şeye göre doğruluk oranını artırabilir. Her şeyin bir karşılığı(değeri) olmak zorundaysa, toplumda yükselmenin bedeli de insan doğası gereği o toplumun değerlerine sahip olma isteği ya da hırsının yüksek olmasıdır. İnsanlar x’e değer veriyorsa, burada değiştirilebilecek tek şey x’tir. Değer verme duygusunu yok etmek imkansızdır bana göre. Bugün paraya değer veren toplum gelecekte, insan hayatını daha iyi şartlara taşımak için paradan daha çok gerekli olan ne varsa ona değer verecektir.

Kesin çözümse toplumun dışında olmaktır. Yalnızlıktır yani. En azından yalnızlığın, eleştirdiğimiz bu durumun çözümü olduğunu reddedemeyiz.

grafik biriyilik'ten alınmıştır.

Başkalarının İstediği gibi Olmak

    Bu dünyada istediğini gibi bir insan olmak için mücadele edersiniz ama her an karşımıza bizi başka tarafa çekmek isteyen telkinler çıkar.Bu telkinlere kulak asmayıp kendi yolumuzda devam ettiğimizde ise telkinlerin yerini yaşadığımız acı olaylar yer alır.
En başta annelerimiz babalarımız bize geleceğimiz hakkında fikirler aşılamaya başlarlar.

- Benim oğlum doktor olacak,müyendiz olacakk 

Eğitimci bir babanın oğlu olduğu için biliyorum ki ilkokul 3.sınıf velisi ile babam arasında geçen diyaloga şahit oldum.

 ''Bizim oğlan ne olsun?Toktor mu olsun avukat mı yohsa örtmen mi olsun? Hangisin de daha çok para var hocam?
-Kendisini hangi alanda daha başarılı istiyorsa oraya yönelsin çocuk.Şimdi daha çok erken kendi hâline bırakın.
-Yav tamam hoca öyle yapalım da sence hangisi daha iyi ? De bakıyım bii sen

   Bu diyalog çok şey anlatıyor değil mi aslında? Ordaki hocanın söyledikleri doğru olsa da kendisi de 10 yıl sonra kendi çocuğunun seçimlerine engel olacak.Belki yukardaki veli kadar çocuğunu düşünmemezlik yapmasa da o da çocuğunun ilerde iş bulamayacağı endişesi ile karşı çıkacak.Diyecek ki;
''O bölüme gidersen iş bulamayabilirsin,şuan sana iş sahibi olamamak masal gibi gelse de bu zaman da işi olmayana kız yok oğlum.Sevdiğin kızı vermezler sana,verselerde 2 gün sonra çocuğun sana; baba şunu istiyorum dediğinde boynunu bükmenin dünyanın en acı çaresizliği olduğunu anladığında çok geç olabilir.Gel şu XXX Bölümüne git en azından kendi ayakların üzerinde durabilirsin çok uç noktalara çıkma şansın olmasa da..''

   Eğitimli insan da eğitimsiz insanda farklı nedenlerle olsa da kendi yaşadıklarına göre yön vermeye çalışıyorlar çocuklarına ama haklı ama haksız.

Bu yazıyı yazarken aklıma daha önce başka birisinin yazmış olduğu yazı geldi aklıma.Bunu şuan sizinle paylaşmam tam yerinde olacak galiba

Dünyaya yön veren bilim sosyolojidir.

Sosyoloji nedir? En basit ifadeyle "toplum bilimi".

Bu dünya üzerindeki insanların yönelimlerini, psikolojilerini, sürü psikolojisine yön veren etmenleri inceleyen bilimdir sosyoloji.

O yüzden bu anasını s.ktimin dünyasında "sosyoloji" denen bölüm üniversitelerde rağbet görmez.


Rağbet görse ne olacak? Mezunları iş bulamayacak... Zaten iş bulamasınlar ki diğerleri de bunu görüp bu dala yönelmesin, toplumda bu bilim dalı istihdam edilemesin. Herkes mühendis olsun ki uzaya çıkalım, çağ atlayalım, he a... koyayım he.

Neden tüm zeki çocuklar "sayısal" bölümüne yönlendirilirler lisede? Müyendiz olsun, doktur olsu diye di mi? E a... koyim artık şeyini sallasan mühendise denk geliyor a.... kodumun toplumunda, ee noluyor? Uzaya mı çıkarıyor bizi bu sığır mühendisler?

Bu adamlar dünyayı, toplumları, insanları "sosyoloji" bilimi vasıtasıyla yönetiyorlar. Medyayı ele geçirirlerse dünyayı da ele geçirmiş olacaklarını bu sayede keşfettiler 20. yüzyılın başında.

48 tane çocuğum olsa tekine bile mühendis ol demem, kendi çok can atıyorsa o ayrı, ama ben özellikle mühendis olsun istemem. Mühendisler alınmayın olum sizi kötülemiyorum lan, oyunun kuralı buysa elbette ki kuralına göre oynayacaz biz de. Bu dünya "burada sürün, ahirette kralsın boolum" dünyası değildir, fakat elinden geldiğince hayata SEN şekil vermeye çalış. Birilerinden bir şeyler bekleme sürekli. 


 "Sözde" filozoflara ihtiyacı yok bu memleketin, elini taşın altına sokabilen, yürekli ve bilinçli insanlara ihtiyacı var...

Bu memleketin de, dünyanın da, insanlığın da oturduğu yerden ahkâm kesen or...pu çocuklarına ihtiyacı yok.

Amatör ruhla profesyönel işler çıkaracak insanlara ihtiyacı var bu dünyanın.

Bizim de çabamız bu yöndedir.

Anlayana.

(Yukarıdaki yazı michaelsikkofield.blogspot'tan alınmıştır)

   Bende bu arkadaş gibi düşünüyordum daha düne kadar.Evet bu memleketin yürekli bilinçli insanlara ihtiyacı var.Ama bu memleket o insanlara değer vermek yerine onları dışlıyor adeta.
   Şimdi Ali isimli genç kendi toplumuna yön vermek,şuanki bulunduğu kötü durumdan çıkması için elinden gelen herşeyi yapmaya hazır bir genç diyelim.Bu arkadaşımız okulundan mezun olur olmaz bir işe de giremedi.Tamam belki ilerde iyi bir geleceği olacak ama şuan bu arkadaşın vasfı yok.Ali çok dürüst ,çok namuslu,çok olgun bir insan davranış itibariyle,ve çok da seviyor bir kızı.Bu kızı istemeye  gidiyor ailesiyle.Diyorlar ki oğlunuz ne iş yapar ? Şimdi sen desen ordaki insanlara ''sosyoloji gerekli olan bir bilim,batılılar bizim bu bilim sayesinde yönetiyor vs. '' sana açıkca demeselerde S.Git demeye getirtirler.Ama bi doktor olsaydı bu Ali,orsbu çocuğu da olsa verirlerdi o kızı Ali'ye.Dürüstlüğü,insanlığı pek fayda etmiyor mesleğin yanında.Mutlu olabileceği insan tipine değil cebine bakıyorlar insanın.Kalbine değil cüzdanına
Şimdi Ali napsın aga ? En basitinden sevdiği kızı bile vermezken yaşadığı toplum ona o hâla kim için soksun elini taşın altına? Doktor denilen o.çocugu son model arabasıyla Ali'nin yanından geçip üzerine yoldaki su birikintisini sıçratırken ne yapsın Ali?

Toplumumuzda büyük adam olmak diye bir tabir vardır ya..
Sanki adam olmuşlar gibi bir de BÜYÜK adam ol evladım derler.

Ben bu yaşıma kadar bildiğim şeyin peşinden koştum.Hayallerim için ailemi de karşıma aldım gerektiğinde ama bunları yapmak toplumdaki gerçekleri ya da öğrenilmesi gereken YALAN gerçekleri değiştirmiyor.

Günümüz için istenilen insan tipi nedir ? Hayatındaki en büyük amaç para olsun,olup biteni sorgulamasın,tv de söylenenlerle yön verilsin,cebi dolsun da nasıl dolarsa dolsun,insani duygular ve durumlar 2.plana itilsin,Ona sunulan yalancı dünya da ölsün gitsin ve yenileri gelsin.Tüketici olsun sadece.Aynı zamanda yenilikleri de tüketsin insanlığı da tüketsin.Sadece doğayı değil kendini de tüketsin.

Okullarda bize neden edebiyatından tarihine(ki bu tarihye yalan bir tarih)matematiğinden coğrafyasına her boktan bilgiyi verirler.Gerekli ya da gereksiz neden hepsini yüklerler?Düşünme yeteneğimizi kaybedelim diye.
Öğrenmemi engelleyen tek şey aldıgım eğitim olmuştur.”  lafını boşa söylememiştir Einstein.Ayrıca “sen asla bir şey olamayacaksın Eistein”demiştir bir öğretmeni de

Şimdiye kadar sadece sınav zamanları ders çalışıp sınavdan sonra o gereksiz bilgileri kafamdan atmaya özen göstersem de bundan sonra daha çok ders çalışacağım.
Çünkü;
Kendime DEMOKRASİ'nin iyi birşey olduğuna inandırmalıyım.
Kendime günümüzde; insan kanının hâla bir varil petroldan değerli olduğuna inandırmalıyım.
Kendime hâla aşkın,sevginin paradan üstün olduğuna inandırmalıyım.
Dünya da ve ülkemde adalet olduğuna inandırmalıyım kendimi. 26 kişinin bir kız çocuğuna tecavüz edip kendilerini çocuk istedi diye savunmalarına rağmen.

DÜnyada olup bitenleri Televizyon ve Gazetelerden öğrenmeliyim.Onlar ne diyorsa doğru kabul etmeliyim.Her gösterilen bilgiyi ezberlemeliyim.Ezberleyip onlarla oyalanayım ki başka şeyleri sorgulamaya fırsatım olmasın.Yüz yıllar öncesinde yaşamış insanların varlık nedir ? Doğru nedir?sorusuna cevap aramalarıyla uğraşmalıyım.Bunlardan boş vakit buldukca Fatmagül'ün Suçunu öğrenmeye çalışmalıyım.Sosyalleşmek için facebook'a, entel bir insan olmak için twitter'a, yeniliklere açık olduğumu kanıtlamak için de googleplus'a girmeliyim.

Bunların hepsi bana acı verse de katlanmalıyım.Bu sikindirik dersleri öğrenmeliyim ki toplum tarafından saygın bir insan olarak kabul edileyim.Nasıl biri olduğumdan çok nasıl göründüğüm önemli değil mi sonuçta?
Bugünden sonra toplumun istediği bir insan gibi olmaya çalışacağım.Onlardan biriymiş gibi durursam eğer birgün onlar uyurken bunları değiştirme fırsatı bulabilirim belki de.Ben bu sisteme ayak uydurmalıyım belki bir süre daha.Evet ayak uyduracağım da  ama benden sonrakilerin bu sisteme ayak uydurmak zorunda kalmamaları için!



28 Ekim 2011 Cuma

İnsanların ayırıcı özelliklerinde “Kavram - Tanım” Çatışması


Kavram adı ile sunulan ama aslında kader sonucu sahip ya da mensup olunan ayırıcı niteliklerin(ırk, kavim, soy...) sıralanmasını en önde bulunarak başlatan varlık sıfatlarını diğer özelliklere atfedilen sıfatların üzerinde bir değerle tanımak, doğasını özel addeden insanların felah etmede cebre uğrayacağı bir yanılgıdır. Bu insanların anlama ya da kabul etme sürecindeki durumun doğru olduğu önalgısını yansıttığı dış gözlemciler bir diğer yanılgıyla hatanın iletişim sürecinde başladığını zannetmekteler.

Bu aşamada din savunucusu ve Siyonist kavramları arasındaki farkı incelemek geçerli bir örnek ve doğru bir hamle olacaktır. Bir siyonist kendini din savunucusu olarak tanımlar, bir Müslüman teröristin kendini din savaşçısı anlamında kullanılan “mücahit” terimiyle adlandırması gibi. Bu tarz din savunucularına yönelik yapılan bir araştırmada deney için seçilen herhangi birine insanların inandıkları dinin onların iradesi dışında seçildiğini(cinsiyet ya da etnik köken gibi) hayal etmelerini ve yine bu varsayıma bağlı olarak kendi dinlerinin aslında bu zamana kadar inandıklarından farklı olduğunun bilimsel çalışmalarla ortaya çıktığını farz etmelerini söyleyip bu durumun din savaşçısı kimliklerine etkisinin nasıl olacağını sorarak alacağınız cevabı incelediğinizde önünüze iki seçenek çıkar. Bu seçeneklerden biri o insanların hiçbir davranışını değiştirmeden yine eski kimlikleriyle hareket etmeye devam edecekleri diğeri ise artık mensup olduklarını yeni öğrendikleri din için din savaşçılığı yapacakları şeklindedir. Burada alınan birinci tepki başlıkta da geçen “kavram - tanım” çatışmasının örneğidir ve bu eğilim diğerinden daha yaygındır. Din savaşçısının farz edelim bir din - bilim savaşında din cephesinde bulunanların hepsini yani bütün dinleri savunması onun bu kimliği için doğru olandır.

Müşahedeye vaki olma olasılığı daha yüksek olan bir diğer örneği ırk sınıflandırmalarında görebiliriz. Hayatının 30 yılını Türk milletinin güçlü olduğuna ve diğer bütün ulusların bu büyük millete gücünden dolayı itaat etmesi gerektiğine inanarak geçiren bir insan günün birinde bilimsel bir çalışma sonucunda aslında Ermeni olduğunu öğrenirse bu adamın geçmiş davranışlarına uygun olarak yapması gereken şey kendini Türk zannederken aşağıladığı Ermeni milletinin mensubu olduğunu öğrenmekle artık bu milleti yüceltmeye ve Ermeni olmakla gurur duymaya başlamasıdır. Bir varsayımda dahi bunu yapacağına inanmayan bir insanın itibar ettiğini söylediği din, ırk ya da cinsiyet gibi bir kavrama verdiği önemin sebebi sadece bu kavramın kendi tanımını yapabileceği tek zemin olmasıdır.

grafik elestiriyoruz'dan alınmıştır.

27 Ekim 2011 Perşembe

Son Onurlu Lider; Muammer Kaddafi

Öncelikle Muammer Muhammad Abu Minyar el-Kaddafi kimdir ? Bunu açıklayalım; 7 Haziran 1942 de  Sirte de doğmuş  ve  20 Ekim 2011 de  Sirte de ölmüştür.. 1969 yılında yapmış olduğu darbe sonucu iktidara gelip, 1970'den 1972'ye kadar Libya başbakanlığı, 1972'den 1979'a kadar ise Libya devlet başkanlığı görevini yürütmüş olan Muammer Kaddafi, 1979-2011 yılları arasında Libya Arap Halk Sosyalist Cemahiriyesi'nin Kardeşçe Lideri ve Bir Eylül Büyük Devriminin Rehberi unvanını kullanarak,toplam 42 yıl boyunca Libya'yı yönetmiştir. Her ne kadar dünya kamuoyu tarafından bir diktatör olarak görülmüş olsa da Kaddafi bunu reddetmekte ve kendisinin Libya halkı için sadece bir rehber ve yol gösterici olduğunu söylemekteydi. 2011 Libya İç Savaşı sonucunda Kaddafi rejimi devril(til)di ve linç edilerek öldürüldü. İktidarı zamanında Libya büyük bir gelişim göstererek mimari, ekonomik, siyasi, spor gibi faaliyetlerde en fazla gücüne ulaşmış ve istikrarlı bir şekilde devam etmişti.1963 yılında Libya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Tarih Bölümü'nü bitirdi. Daha sonra Bingazi'deki Askeri Akademi'ye girdi. Mezun olduktan sonra İngiltere'ye giderek askeri alanda uzmanlık eğitimi gördü (1966). 1956'da Arap milliyetçiliğinden etkilenerek antisiyonist hareketlere katıldı. Okul arkadaşlarıyla birlikte, ileride Özgür Subaylar Hareketi adını alacak gizli bir örgüt kurdu (1959). 1969'da yüzbaşılığa yükselen Kaddafi, bu gizli örgüte dayanarak, o sırada kaplıca tedavisi görmek üzere Türkiye'de bulunan Kral I. İdris'e karşı darbe yaptı (1 Eylül 1969). Albay rütbesi alarak silahlı kuvvetler komutanı oldu. Devrim Komuta Konseyi adına denetimi ele geçirip anayasal kuruluşları feshetti. İslam ilkelerine dayanan İslamî Sosyalizm kuracağını açıkladı. Arap birliği için çalışacağını, bağımsız ülkelerle birlikte ırkçılığa, sömürgeciliğe ve toplumsal baskıya karşı çıkacağını söyledi. Peki başta Türk basını olmak üzere dünya basınının bu ÖCÜ ilan ettiği adamın başka ne gibi icraatları olmuştur birlikte bakalım;
KADDAFİ;
Kıbrıs barış harekatında Amerika'ya kafa tutarak, Türkiye'ye yardım etmiştir.
1970`lerdeki petrol krizi sırasında Türkiye`ye ucuz petrol veren tek lider olmuştur.
Amerikan ambargosunu yararak, Türk silahlı kuvvetleri'ne 25 tonluk roket ve 4 uçak dolusu askeri mühimmat hibe etmiştir, Türkiye'ye gönderilecek malzemelerin uçaklara yüklenmesinde bizzat yardım edip ve sırtında uçaklara malzeme taşımıştır.
Amerika ve İngiltere'nin Libya'daki tüm askeri üslerini kapatmıştır.
Bütün yabancı bankaları ve petrol işletmelerini kamulaştırmıştır.
Eski sömürgeleri olan İtalya'nın karşısına göğsünde Ömer Muhtar fotoğraflarıyla çıkmıştır.

İşte o fotoğraf

 Ülkesi üzerinde kirli oyunlar oynanırken halkının karşısına çıkıp şu sözleri söylemiştir;
Bu meydanda toplanan halkımı selamlıyorum. Burada toplanarak hakikati, gerçeği gösteriyorsunuz.

Bütün tepkilerinizi bu meydanda toplanarak gösteriyorsunuz, hepinizi selamlıyorum.


Birtakım güçler Libya'ya ilişkin yanlış bir imaj çizmeye çalıştı. Dediler ki, "Libya'ya bakın, sömürgecilik istiyor, kanunsuzluğun peşinde" dediler.


Devrim demek, fedakarlık demektir. Bu ülkeyi yönetmek bizim işimiz. Şimdiye kadar Libya’nın aşiretleri olarak burada toplananlar tek bir sesle düşüncelerini ifade ettiler.


Bizler, devrimin çocukları olarak daha üst bir konumdayız. Libya, tüm dünyaya öncülük yapmaya devam edecek.


Kan dökmüş şehitlerimiz gibi pes etmeyeceğiz ve bu topraklardan ayrılmayacağız. Atalarımızın mezarları, Müslüman savaşçıların türbeleri bu topraklarda.


Ben, Libyalılara zafer kazandıran bedevi bir savaşçıyım. Muammer Kaddafi, direniştir, zaferdir, devrim demektir. Bu dünya üzerindeki en büyük gücün vermiş olduğu bir tavizdir. Muammer Kaddafi gibi birini durdurmak zordur.


Geçmişte bombalanan yerler vardı, ABD uçaklarının saldırısına uğrayan yerler vardı. Ama biz meydan okuduk, bu bir zaferdir. Libya halkı pes etmeyecek, Libya asla pes etmeyecek. Afrika ve Arap ulusları asla pes etmeyecek. Buradayız dedik ve burada olmaya direnmeye devam edeceğiz.


16-17 yaşındaki gençler suçlu değil. Çünkü manipüle ediliyorlar. Tunus’tan bazı kişiler tarafından manipüle ediliyorlar. Bu nedenle de Tunus’ta olanları manipüle ediyorlar. Ama bunlar küçük bir grup.


Bu süreçte de işgal güçleri etkilerini ortadan çekmezler, bahsetmiş olduğum mücadele devam edecektir.


Rejimi Libya halkına hediye ettik. Sadece onlar için endişe ettik. Bütün ticari unsurlar, ticari kuruluşların hepsi Libya halkı içindi.


Savunma dışında herhangi bir rolümüz yok. Çok geniş bir mücadele alanımız vardı. Bu noktalarda bütün sömürge unsurlarına karşı mücadele ederken sadece sizleri düşündük.


Her zaman sizlere petrol konusunda çıkar peşinden koşanlar bazı şeyler talep ettiler ama biz sizin çıkarlarınızı koruduk ve hayır dedik.


Libya halkına seslenmek istiyorum. Yeni belediye unsurları oluşabilir. Sivil yapılanma oluşabilir. Devrim günü burada olanlar şimdi nerede? Devrim mücadelesi verenler nerede?


Şimdi bu eylemleri yapanlar Bingazi halkı olamaz. Oradaki insanlar siz olamazsınız. Halk için mücadele verdik
.


Evlerinizden çıkın ve bu zaferin peşinden koşun. Çocuklarınızı kandırıyorlar, manipüle ediyorlar. Neden çocuklarınız ölsün? Neden Libya yakılıp yıkılsın? Neden çocuklarınız hayatlarını kaybetsin, neden bu çetelerden korkuyorsunuz?
Yarından itibaren polis, ordu güvenliği sağlayacak. Henüz güç kullanmadık ama gerekirse kullanırız.
Bu şekilde devam etmemeli. Bütün hizmetler kesintiye uğradı. 1952’nin karanlığına mı dönelim. Sizin çocuklarınız gelip bombalar ve kurşunlarla bu şehri yok etmeye çalışıyor.
Sivil havacılık sekteye uğradı. Uçaklar bin gaziye inemedi, gemiler limanlara ulaşamadı. Kent yok edilmeye çalışıldı. Şimdi hepinizin evlerinizden dışarı çıkın. ABD’nin kölesi mi olmak istiyorsunuz? Onlara karşı sokaklara çıkın.
Sizlere belli kanunları ifade etmek istiyorum. Ceza hükümlerini ifade eden kanunlar. Herhangi bir Arap vatandaşı casusluk suçu işleyen ve kaos yaratanların cezası ölümdür. Ülkesine ihanet edenlerin cezası da aynı şekilde. Yabancı unsurlarla işbirliği yapanlar infaz edilir. Yasa dışı silah kullananlar ve askere karşı silah kullananların cezası da aynıdır. Bizler gençleri suçlamıyoruz. Yakalandıklarında elbette af dileyecekler ve bu kez de geç olacak.
Bu çaba içerisinde güç kullanan kişiler karşısında cezanın ne olduğunu söyledim. Ölüm cezası. Yine cezadan okuyorum. Şu çağrıda bulunuyorum. Buradaki maddeler açık bu yüzden lütfen sakin olun. Aynı şekilde, mermi kullanılması emri vermedim. Devlet yetkililerine karşı kullanılacak herhangi bir gücün cezası ölümdür. Ölüme neden olan bütün hareketlerin cezası ölümdür. İç savaşa yol açacak uygulamalar yapanların cezasını ifade ediyorum.
Somali gibi mi olmak istiyorsunuz? İç savaş yaşandı. Yabancı ülkeler müdahale etti. Orası gibi mi olacaksınız. Bu yola girenlerin cezası ağır olacak. Bu ulusun birliğiyle oynamaktır.
Bizler baskıların altında kalmayacağız ve ayrılmayacağız. Başka örnekler de var. Bazı çöküş hikayeleri. Batı'nın buralarda ses çıkarmadığını gördük.

Felluce’yi, dümdüz etti. Havadan saldırı gerçekleşti o dönemde. Kimse bu yapılanları eleştirmedi. Ancak kent yok edildi. Düğün törenlerine saldırılar oldu. Bu törenleri yasa dışı gösterdiler. Bu şekilde terörizmi, El Kaide’yi yok edebiliriz dediler. Kimse İsrailleri eleştirmedi. Tanklar kentlere girdi. Burası Felluce değil. aynı çeteler şimdi buradalar ve bin gaziyi yok etmek istiyorlar.

Yarından itibaren tüm gençler, komiteler oluşturun, yerel güvenliğin sağlanması için. Güvenlik isteyenler kollarına yeşil bantlar takacaklar. Şimdi üzerimize geliyorlar. Milli güvenlik güçleri geri gelene kadar, aşiretlerinize geri dönün.
Güvenlik aşiretlerden gelecek yardımlarla sağlanacak. Ancak bunları yabancı ajanların kullandığı gençler yapmayacak. Ancak isterlerse bu gençlere de yardım etmek ve tekrar topluma kazandırmak isteriz. Bütün vatandaşlar yollara çıkıp, devrimi savunmalı.
Ben halkın devrimimin lideriyim. Devrimi sağlayan unsurlar, halkın çıkarını sağlıyor. Yarından itibaren bana katılanlar sokaklara çıksın.

Değerlerimi savunma açısından yarından itibaren süreci başlatıyoruz. Şu anda insanlar cehennem hayatı yaşıyor. Bu akşam itibaren süreç ve bahsettiğim çabalar başlamalı. İnanıyorum ki yarından itibaren yerel yönetimler oluşacak, halkın istekleri ifade edilecek. Bütün sorunlar sivil yaklaşım ile gündeme gelecek. Yeni yasalar, yol gösterici unsurlar halkın yönetimini ortaya koyacak. Ben Libya halkı için istiyorum. Benim bir şeyim yok. Kaynaklarımızın korunması için istiyorum

 . . .

Büyük lider,bir kabile ülkesi olan Libya'yı geliştirmek, kalkındırmak için çok uğraştı.
Onca müteahhit Libya'da yıllarca ne yaptı zannediyorsunuz.Batı'ya düşman gibi davranıyordu ama halkına değil.Bugün onu öldürtenler, dün çadırını saraylarının bahçesine kurduruyorlardı.Sarkozy çadırına gidip önünde eğiliyordu.İngiliz başbakanları da öyle.Berlusconi'ye "bunga bunga"yı öğreten, beraber bunga bunga yapan da oydu.Sonra birden düşman ilan ettiler adamı.Ve Libya içinde buldukları bir grup muhalifi kullanarak, aralarına kendi lejyonerlerini sokarak ülkede olmayan bir isyan çıkardılar.Hiç yanılmayın. Libya'daki bir halk ayaklanması falan değildi. Arap Baharı falan da değildi.Dışarıdan bir parmakla Kaddafi'nin altı oyuldu. Bu oyanlar içinde ne yazık ki Türkiye'de vardı.Dün Kaddafi'nin çadırında eğilenler, Kaddafi'yi devirmek için Libya'daki birkaç aşireti örgütlediler. Sonunda adamı sokaklarda paralattılar.Bu Libya için büyük bir utançtır.Batılı sömürgecilerin çıkarları doğrultusunda hareket edip kendi vatandaşlarını bir sokak köpeği gibi öldürdüler.Batılılar her zaman ki yaptıkları şeyi yaptılar.Öldürdüler,masum insanları birbirlerine kırdırttılar.Peki bu Türkiye'nin onca iyiliğe rağmen yaptığına ne denilir? Bunun sorumluları hep bu lekeyle yaşayacaklardır.İşte Kaddafi'nin Türkiye ye bıraktığı mektup;

Savaş gemilerini tüm ülkelerden önce tepemize yollayan sevgili Türkiye

Abd uşakları üklemizde kargaşa yaratıp binlerce insanımızı öldürdüğünde bu uşaklara silah, muhimmat ve para desteğinde bulunan Türkiye

Siyasi karalamalar yapılırken gıkı çıkmamayan üzerine hakkımızda karalama yapan aziz Türkiye

Irak halkının başına gelenlerin Libya halkınında başına geleceğini bilen işbirlikçi Türkiye

Müslümanım diyerek haçlı ordusuyla birlikte halkımızı katleden Türkiye

Abd ye ayak takımlıgı yapan namuslu Türkiye

Petrolümüze, vatanımıza, namusumuza göz diken teröristlerle birlikte hareket eden şerefli Türkiye

6 aydan bu yana 20 binden fazla insanımızın öldürülmesine destek veren delikanlı Türkiye

sessizliğiniz şuçlulugunuzu AKlamaz, Hiç bir hainlik bedelsiz kalmaz sevgili Türkiye

kıbrıs savaşında tek destekçiniz olan beni ve ülkemi sırtımızdan vurdugunuz için

Kardeş tutumunuz için teşekkür ediyor aynı hainlikleri, acıyı ve göz yaşını yaşamamanızı diliyorum canım Türkiye...


_..._

Ayrıca,Eylül 2009'da Kaddafi BM Genel Kurulu'ndaki ilk konuşması için ilk kez ABD'ye gitti. 15 dakika konuşması gerekiyordu, ama 1,5 saati aştı. BM Sözleşmesini yırttı, Güvenlik Konseyi'ni El Kaide benzeri bir terörist grup olmakla suçladı ve daha önceki sömürgeci yönetimlerin Afrika ülkelerine 7,7 trilyon dolar tazminat ödemesini istedi.2009 Yılında Afrika Birliğine başkan seçildi.Kendi ülkesinde de İngilizce'yi yasakladı. İşte bu adam kendi halkı tarafından linç ederek öldürtüldü.Yazıklar olsun bu oyuna gelen libya halkına ve onun destekçilerine.

Peki bu sözde ZALİM LİDER'in zamanında libya nasıldı?
Libya yurttaşlarına kredi sıfır faizle verilir.
-Öğrencilere yaptıkları tahsile göre ortalama ücret ödenir.
-İşsizlere iş bulana kadar tam ücret ödenir .
-Evlenen çiftlere bedelsiz olarak konut verilir.
-Yurt dışında tahsil yapanlara 2500 Euro harçlık yanında, barınmak ve araç yardımı yapılır.
-Ülkede otomobiller fabrika maliyetine satılır.
-Libya’nın kimseye tek sent kredi borcu yoktur.
-Eğitim, tahsil ve sağlık hizmetleri tüm yurttaşlara bedelsizdir.
-Nüfusun yüzde 25’i yüksek tahsillidir.
-Son bombalama olaylarına kadar sokaklarda evsiz veya dilenci bulunmamaktaydı.
-Bir somun ekmek fiyatı sadece 15 centtir.
ABD ve diğer kapitalist Ülkelerin Libya’yı sevmemelerine şaşmamak gerek. Kaddafi IMF veya Dünya Bankası kredisi kullanmadı.

...


Son Onurlu Lider Kaddafi'nin ruhuna el fatiha...




Not:Bu yazı internetteki haber sitelerinden ve doğruluğu emin olunan haberlerden derlenerek yazılmıştır.

26 Ekim 2011 Çarşamba

Van depremi sonrası nasyonalist çelişki




Bağımsız Van depremi analizlerinde bir saldırıya maruz olduğu söylenen Türkiye devletinin batı kesminde yaşayan doğuştan askerleri Van halkının karşılaştığı bu sorunun motorsuz terörle mücadele gemisinin yelkeni için iyi bir rüzgar olduğunu savunarak Allah vergisi olarak doğumla birlikte her Türkte varsayılan fazilet olarak bulunan askeri yeteneklerin işe yaramadığı bu savaşta düşmana yine Allah vergisi bir depremle hücum ettiklerini iddia etmekteler.
27 parçaya bölünmüş Osmanlı devleti sonrasında bu 27 parçadan sadece birinin hakimi olarak daha önce 27ye bölmekte beis görmedikleri Türk vatanının bütünlüğünü savunan bu insanlar bu bütünün bir kısmında yaşayan yani o kısmın doğal sahiplerinin depremde zarar görmesiyle müteessir olmak yerine bunu kutlayarak vatan-millet ilişkisini ezberleyemediklerini ispatlamaktalar.
Üzerindekilerin zarar görmesiyle mutlu olduğu bölümün hakimi olmak isteği bu talebin ilkel bir güç mücadelesi olarak görüldüğünün kanıtını teşkil etmektedir. Ülkenin bir bölgesindeki sorun o ülkenin diğer insanları için bir zafer olarak algılanmaktadır. O halde doğru durum analizi bu insanları o bölgeyi siyasi, kültürel ve ekonomik idare birimleri ve sosyal yapısı ile birlikte o bölgenin mukim ve sahiplerine terk etmeye yönlendirmelidir.
Savunucularının desteklemek, yardım etmek istemediği toprakları yönetmek istemesi milliyetçilikte bir açıktır.
grafik Allahcentric.files.wordpress sitesinden alınmıştır.

VAN Depreminin Arkasında Yatan Gerçekler

    Van Depreminin doğal bir deprem olmamasından büyük bir şüphe duymaktaydım.(Şimdi ise eminim)Çünkü 17 Ağustos Marmaradaki büyük depremin de doğal olmadığı hakkında büyük iddalar yer almakta,hatta deliller bulunmaktadır.Zamanın Başbakan'ı Ecevit'te depremin doğal olmadığından şüphelenmiş gerekli mercilerden araştırılması talimatını vermişti.
   Van da ki depremden önce Türkiye'de neler olmuştu önce bunlara göz atalım.
   Depremden önce yoğun bir şekilde basın-yayın organlarında 26 şehit askerimiz var.Pkk’ya karşı operasyonlar,sınır ötesi harekatlar,kara harekatları,uçaklarla bombalamalar,acil toplantılar,terör zirveleri ve K.IRAK gündemdeydi.
Sonra  VAN DEPREMİ birden Türkiye’nin gündemine oturdu ve bambaşka bir eksene kaydı.Birden şehitlerimizi,operasyonları,pkk ile mücadeleyi  unuttuk ve Van’a yöneldik.
 
Şimdi gelelim bu deprem doğal değilse nasıl oldu sorusunun cevabına;
   Alaska’da, ABD Hava Kuvvetleri, ABD Donanması, Alaska Üniversitesi ve ABD Savunma Sistemleri Geliştirme Ajansı (DARPA) tarafından finanse edilen Yüksek Frekanslı Aktif Auroral Araştırma Programı (HAARP) tesisi yer alıyor. 1993’te kurulan HAARP yüksek frekanslı enerji çıkışları ile atmosferin iyonosfer katmanındaki değişimleri gözlüyor. Yaptığı deneylerin doğaya verdiği etkiyi izleyen HAARP resmi olarak radar sistemlerini ve iletişimi geliştirmek, petrol ve doğalgaz yataklarını tespit etmek ve olası hava saldırılarını havada imha etmek için çözümler oluşturuyor. Gayri resmi kaynaklar HAARP’ın deprem yaratabildiğini, ozon tabakasını kullanabildiği iddialarını ortaya atıyor.
Bilimsel bağlantı var
NASA’nın Gelişmiş Uzayaraçları Malzemeleri yöneticisi Minoru Freund, BBC’ye yaptığı açıklamada “Depremler ile atmosfer değişimleri arasında çok yakın bir bağ kurabiliriz” dedi. ABD’nin saygın eğitim kurumlarından Stanford Üniversitesi de “Deprem uzmanları, elektromanyetik dalgaları yansıtacak miktarda iyonların bulunduğu iyonosferdeki frekansları incelemeli” diyerek, depremler ile enerji değişimleri arasındaki bağlantıyı ortaya koydu. HAARP’ın verileri daha önce de tartışmaya sebep olmuştu. 11 Mart’ta Japonya’da yaşanan 9 büyüklüğündeki depremden birkaç saat önce HAARP’ın frekans ölçme sisteminde 2.5 Hz’lik bir değişim ortaya çıkıyor. 12 Ocak 2010’da Haiti’deki 7 büyüklüğündeki deprem öncesinde HAARP’ın frekansları yayınlayan sisteminde yaklaşık 2 Hz’lik bir hareketlenme yaşandı. Önceki gün Van’daki deprem için aynı verilere bakıldığında ortaya 21 Ekim, saat 08.00’da başlayan bir hareketlenme görülüyor. Dalga yaklaşık 1.8 Hz büyüklüğünde. ABD’nin önde gelen eğitim kuruluşlarından MIT’e göre iyonosfer’e gönderilen dalgalar bir ısınmaya neden oluyor ve fay hattından radyoaktif radon gazının çıkmasını sağlayarak depremi tetikliyor. 
 Bu bilgilerin dışında Rus donanmasının sunmuş olduğu resmi bir rapor var;Rapora burdan ulaşabilirsiniz.Raporun Türkçesi;

abd “deprem silahı” türkiye’yi vurdu

23 ekim 2011

sorcha faal,

bugün kremlin’de karadeniz donanmasından ‘flaş’ bir rapor alındı, buna göre türkiye’nin kuzey irak’a girmesine karşılık olarak abd korkulan “deprem silahları”ndan biriyle türkiye’ye saldırdı.

bu rapora göre karadeniz’deki ve civarındaki rus monitor istasyonları son 36 saatte iyonosferde “hızlı” bir ısınma gözlemeye başladılar, bu ısınma doğu türkiye’yi vuran 7.3 büyüklüğündeki depremden birkaç saat önce zirveye ulaştı.

iyonosferin ısınmasının, abd’nin tüm dünyada bulunan ve alaska’daki ana üslerinden kontrol edilen haarp tesislerinden çalıştırılan “deprem silahlarının belirgin özelliği” olduğunu not etmek önemlidir ve bu silahın en son mart ayında japonya’ya karşı kullanıldığı ve 9.0 büyüklüğünde depreme neden olduğu belirlendi.

rus donanma istihbaratı subayları bu saldırının amacının iraklı kürt asilerin 4 gün önce 26 türk askerini öldürmesine karşılık olarak geçen hafta türkiye’nin kuzey irak’a girmesine “ciddi şekilde engel olmak” olduğunu söylüyor.

bu rapor şöyle devam ediyor, abd’nin “büyük korkusu” türkiye’nin irak’a girmesinin daha büyük bir orta doğu savaşına yol açacak olması, çünkü türk ordusu kaynakları israil’deki kürtlerin artan gücünü suçluyor, ama halka “diğer güçler” olarak tanımlıyorlar.

amerikan insanlarının bilmediği şey, abd’nin irak’ı istilasından kısa süre sonra yüzlerce israil özel kuvvetler birliklerinin, türkiye, suriye ve iran’a karşı bir “kuvvet üssü” inşa etmek için kuzey irak’ın kürt bölgesine akmasıdır. bu geçen ağustos’ta iran israil’in ayrıca kuzey irak’a insansız hava araçları göndermeye başladığını bildirdi. [not: bu üssün fotoğrafları çekilmişti]

rus istihbarat analisti uzun zamandır amerika’nın tüm orta doğu (bazıları tüm dünya için olduğunu söylüyor) için “master planı”nın tüm bölgeyi kendi orijinal kabile sınırlarına geri bölmek olduğu konusunda uyarmakta.

abd “master planın”ın başarısından şüphe edilemez, çünkü son 25 yılda sovyetler birliği, yugoslavya, afganistan, irak ve şimdi de libya’yı böldüler, planları türkiye, suriye, iran ve sonra suudi arabistan’ı bölmek.

türkiye abd’nin onları parçalama planının ilk kez 2006’da roma’daki nato savunma eğitim merkezindeki söylevde farkına vardı, amerikan ordusu subayı türkiye’deki 18 şehrin “kürdistan” olarak gösterildiği bir harita kullandı. daha sonra abd savunma sekreteri donald rumsfeld bu harita için özür dilese de, bu son saldırı onların gerçek amaçlarını gösteren örneklerden biri.

abd’nin türkiye’ye karşı bu saldırısının tüm ayrıntıları henüz değerlendirilmemiş olsa da, rus donanma yetkilileri bu raporda daha fazla saldırıların “yakın” olduğunun düşünülmesi gerektiği konusunda kremlin’i uyardılar.

    Tüm bunların yanı sıra depremin;tam şehitleri verdiğimiz büyük bir gerginlik ve acı içerisindeyken ve K.IRAK’a kara harekatına denk gelmesi,Deprem Profesörünün bu depremin Van’ın plaka tabakasına uygun olmayan ve sığ bir deprem olduğunu söylemesi, HAARP’ta yoğun iyonosfer ısınımından sonra aniden karanlık bir bölge ( veri girişinin olmaması ) ve sonrasında birden dinginleşmesi, Depremin merkez üssü tabanlı olmasına rağmen Erciş’te ağır can ve mal kaybı yaşanması,Depremin şiddetinin 7.3 olduğunu bizden daha önce ve net bir şekilde bilmeleri akıllarda şüphe uyandırmaya yetiyor.

Bu depremden sonra başka ne mi oldu ?"Türkiye'de, patlama riski  yüksek olan yanardağlarımızdan olan ; Nemrut ve  Süphan Dağı uyanmaya başladı(Burda da açıklanmayı bekleyen gerçekler yatmaktadır) Başka ? aha bi de bu



Şu Videodaki VAN'da çekilmiş görüntülere de bi göz atın

9 Ocak 2011 Pazar

Bilinçaltı Komutları

Yabancı ve daha yaygın olan adıyla "subliminal messages" yani bilinçaltı mesajlarının en çok kullanıldığı alanlardan biri reklamcılık olsa da maddi bir çıkarın hedeflenmediği ve daha büyük bir etkinin, bu mesajı kullananlar tarafından amaca ulaşma yöntemi olarak kullanılmak istenmesi ile büyük kitlelerin görmesi ya da düşünmesi gereken(mesajı hazırlayanlar için gereken) birçok şey neredeyse komut niteliğinde aktarılıyor.

Yazının bundan sonraki kısmını ve fotoğrafları "slightlywarped" isimli internet sitesinin bağlantıda verilen sayfasından aldım.


"Siz bu yazıyı okurken, kötü niyetli ve gizli bir oluşum gece ve gündüz çalışarak sizin beyninizi ve aklınızı kullanabilmek için hesaplanmamış bütçeler harcıyor. Bu, CIA'nın dünyası mı? FBI'nın mı? Ya da bir cumhuriyet partisinin mi? Hayır. Bu, şirketlerin dünyası ve onların reklam departmanlarının. Bilinçaltı mesajları yıllardır çevrede ve yıllardır küçük, gizli hileler kullanarak, reklamın içine bir resim ya da kelimeler gizlemek gibi yöntemlerle ilginizi çekmeye ve reklamlarını bilinçaltınıza yerleştirmeye devam ediyor. Bu galeride belki de en cesurlarına ve fark edilebilenlerine yer vererek, bu etik dışı bilinçaltına etki etme yöntemini göstermeye çalışacağız. Şirketler yıllarca bilinçaltı mesajları diye bir şey olmadığını söylediler. Eğer durum buysa, biz bu var olmayan örnekleri beğeneceğinizi umuyoruz."


1) Obama'nın imzası:

Fotoğrafın üstünde görülen ve Barrack Obama'ya ait olduğu söylenen imzanın alt kısımda bulunan, yön değiştirilmiş halinin çağrışımı muhtemelen fark ediliyordur.


























2) Need For Speed: Underground 2



Oyun endüstrisinin neden erkek demografisinde yaygın olduğunu hiç merak ettiniz mi?














Yukarıdaki resimde mavi bir daire içine alınan kısma dikkat edildiğinde(undergroun kelimesinin son üç harfinin üstündeki binanın ışıkları) ışıklarla yazılmış "sex" kelimesi bariz bir şekile ortaya çıkıyor. Bu mesajla oyunun erkeklerin ilgisini normalden daha fazla çekmesi sağlanmak istenmiş olabilir.






3) Bu bir "sexplosion"


Mavi daire içine alınan kısımda "patlama" anlamına gelen "explosion" kelimesinin yanına kasıtlı olarak yerleştirildiği konusunda şüphelenmemize neden olan "S" harfi görülüyor.








4) Yenilenmiş tasarımıyla pepsi kutusu yeni seçimler için Obama'yı tehdit eden bir mesaj taşıyor mu?


















5) Dans eden figürler

Fotoğraftaki dans eden figürlere daha geniş bir açıyla bakıldığında bir kadının göğüslerinin bu şekillerle çizildiği anlaşılabiliyor.


















6) Bir afiş:


Herkes "The Silence of the Lambs" filminin afişini görmüştür.

Eminim ki herkes afişi sanki afiş zihinlerini yakmış gibi hatırlayacaktır.

Hiç merak ettiniz mi neden?
































Kelebeğe yakından bakıldığında altı tane çıplak kadın kolayca görülebiliyor.






















7) Caprigcio Kuaför:


Caprigcio için düşünmemiz istenen şeyi görmemiz biraz hayal gücü istiyor.




























8) Posterlerin yerleşimi:




Bir merak konusu var; sizce posterlerin düzenlenişi zararsız bir rastlantıdan mı ibaret?









9) Kola kadını:

Bu Coca Cola reklamının içerdiği resim, bir kadının erekte bir penis ile uğraşmakla meşgul olduğunu açık bir şekilde gösteriyor.



















10) Facebook iletişim ağı haritası


Bir dilsiz dünya haritası üzerinde işaretlenmiş, Facebook iletişim ağını temsil eden noktaların bilinçaltı mesajı.
(bu fotoğraf bananalogic isimli internet sitesinden alıntıdır.)




3 Ocak 2011 Pazartesi

Unuttuğumuz bir duygu;sevmek



Sevginin gücü...

Çok kılişeleşmiş bir söz aslında sevginin gücü.Belki de çok duyuyoruz bu sözü ondan bize basit bir sözmüş gibi geliyor.
Sevgi geldiğinde yanında başarıyı,mutluluğu dostluğu ve diğer güzel herşeyi getirdiğini söylerler.Peki bu doğru mu ?Bu sözün kanıtlanabilirliğini hiç denedik mi?
Hayatta bilinçaltımıza bazı şeyler işleniyor
Başarı için hırs gerekli,
Zengin olmak için sahtekarlıklar yapmak gerekli
Mutlu olmak için yalanlar söylemek gerekli gibi...
Belki bunlar doğrudur.Hırs tek başına başarıyı getirebilir ancak mutluluğu getiremez.
İnsanlar sevdiklerinin değerini kaybedince anlarlar derler ya...Madem kaybedince anlıyoruz,bu gece yatarken etrafınızdaki insanlar için farklı ölüm senaryoları hazırlayalım.Hepsini tek tek kafamızda bir şekilde öldürelim.Mesela sınıftaki bir arkadaşınıza araba çarpsın ve ölsün.Onun cenazesine katılalım.Hatta gömün ve birkaç kürek toprakta biz atalım.Bu arkadaşımız artık yok.Acı bir durum galiba?Sanırım bu arkadaşı çok seviyormuşuz da farkında değilmişiz.Madem seviyormuşuz yarın onu görünce onu sevdiğimiz söyleyelim mi?Yapalım mı bunu?Gerçekten sevgi çok güçlü birşey mi?Güçlüyse ne kadar güçlü?Bunların hepsinin cevabını yarın kendimiz alalım.Sevdiğimiz insanlara,onları ne kadar çok sevdiğimiz söyleyelim.Biz böyle yapınca bakalım neler değişecek...
Bizler farkında olmadan yıllardır ihaneti,birilerine kendimizi güzel kıyafetlerle sevdirmeyi,çok parayla mutlu olacağımızı,lüks telefonlar kullanmazsak insanlar arasında küçük düşeceğimizi öğrendik ve uyguladık.
Malesef kötü amcalar aynı toprak parçasında yaşayan insanları birbirine düşman etmekle kalmadılar;aynı sırada oturan gençleri aynı evde yaşayan kardeşleri de düşman ettiler.
Kötü amcaların karşısına iyi amcalar olarak çıkma zamanı geldi.Bizim en güçlü silahımız sevgi olmalı diye düşünüyorum.Bu elimizdeki silah ne kadar güçlü bunu hep birlikte bir deneyelim.En azından deneyelim.Bu silahı da yarın ilk olarak çevremizdeki insanlar deneyelim ve onlara ne kadar çok sevildiklerini söyleyelim.Bakalım neler olacak neler değişecek... :)
Başta kendim olmak üzere HERKESİ ÇOK SEVİYORUM.
Not:Çevremizdekileri sevmeye başlamadan önce kendimizi sevmekte yarar var,en azından bunu da deneyelim :)


Denizin sınırları var, sevginin sınırları yok. Daha çok sevebilirsin. Ve seveceksin. (Cemil Meriç)